Basın Özgürlüğü; Temel Hak ve Özgürlüklerin Teminatıdır.

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayımladığı 180 ülkeyi kapsayan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2002 yılında 99. sırada yer alan Türkiye, AKP’nin iktidarda olduğu 17 yıllık sürecin sonunda 58 sıra gerileyerek 2019 yılında 157’nci sırada yer aldı.

3 MAYIS DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ

“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ; TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMİNATIDIR”

Birleşmiş Milletler, basın özgürlüğüne dikkat çekmek amacıyla 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul etmiştir.

Bir ülkede basın özgürlüğü varsa orada adalet vardır, hukuk vardır, demokrasi ve şeffaf bir yönetim anlayışı vardır. Basın özgürlüğünde geri kalmış ülkelerde yolsuzluk vardır, hukuksuzluk vardır, haksızlık vardır; temel hak ve özgürlükler tehlike altındadır.

Anayasamızın ve kanunlarımızın basın özgürlüğünü güvence altına alan kesin hükümler içermesine rağmen bugün gelinen noktada ülkemizde basın özgürlüğünden söz etmek pek de mümkün değildir.

TÜRKİYE’DE GAZETECİLİK SUÇ SAYILIYOR!

Türkiye’de gazeteciler sadece gazetecilik faaliyeti olan düşünceleri, haberleri, yorumları nedeniyle “terör örgütü üyeliği”, “örgüt propagandası”, “Cumhurbaşkanına hakaret” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmakta, yargılanmakta hatta hapse atılmaktadırlar.

Sadece 2018 yılına 118 gazeteci gözaltına alındı, 105 gazeteci hâkim karşısına çıkarıldı. Bunlardan 80’ine mahkumiyet kararı verildi.

Gazetecilerin yanı sıra, yazarlar, bilim insanları, karikatüristler, milletvekilleri hatta gazetecilik öğrencileri bile ceza evine konuldu.

BASIN VE MEDYA İKTİDAR BASKISI ALTINDA

Bugün tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitiren giderek siyasallaşan yargı, iktidar tarafından basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir silaha dönüştürülmüştür.

Ulusal çapta yayın yapan köklü televizyon kanalları ve gazeteler devlet desteğiyle bir bir yandaşlara peşkeş çekilmiş, iktidar güçleri medyanın büyük çoğunluğunu baskı ile ele geçirmiştir.

Halkın her kesiminin vergileriyle finanse edilen TRT ve Anadolu Ajansı gibi devlet kurumları adeta iktidarın propaganda aracına dönüşmüştür.

Tüm bu zor koşullarda namusuyla ve şerefiyle mesleğini icra etmeye çalışan onurlu insanlar ise Cumhurbaşkanı ve iktidar temsilcileri tarafından neredeyse her gün tehditlere ve hedef göstermelere maruz kalmaktadır.

Cumhurbaşkanının ısmarlamasıyla başta Halk TV ve FOX TV olmak üzere birçok kuruluşa RTÜK tarafından yüksek miktarda para cezaları kesilmekte ve yayın durdurma cezaları verilmektedir. Tüm bu uygulamalar bile başlı başına halkın haber alma hakkını engelleyici niteliktedir.

Medyadaki el değiştirme ve tekelleşme nedeniyle birçok gazeteci işsiz kalmış, birçoğu ekonomik baskılardan dolayı mağduriyet yaşamaktadır. Medya sektöründeki işsizlik oranı yüzde 30’lara ulaşmıştır.

AKP İKTİDARLARI DÖNEMİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 99. SIRADAN 157. SIRAYA GERİLEDİK!

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün yayımladığı 180 ülkeyi kapsayan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2002 yılında 99. sırada yer alan Türkiye, AKP’nin iktidarda olduğu 17 yıllık sürecin sonucunda 58 sıra gerileyerek 2019 yılında 157’nci sırada yer almıştır.

Bu gerilemenin tek sorumlusu halkın gerçekleri öğrenmesini istemeyen; eleştiriyi ve muhalif görüşleri kabul etmeyen; baskıcı ve yasakçı iktidar anlayışıdır. Bu anlayış aynı zamanda ülkemizin kalkınmasının ve gelişiminin önündeki en büyük engellerden birisidir.

KURTULUŞ; DAHA ÇOK DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK…

Bu kara tablodan çıkış ancak demokrasi ve özgürlüklerin arttırılması ile mümkün olabilir. Ülkeyi yönetenler şeffaf olmalıdır, halkına hesap vermekten korkmamalıdır; basın ve ifade özgürlüğünden çekinmemelidir.

Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK basının önemini ve basına verdiği değeri şu sözlerle ifade etmiştir: “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”

Bu bilinçle; ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünün gelişimi, basın emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve medyanın iktidar baskısından kurtarılması için örgütlü bir mücadele gereklidir.

Basın özgürlüğü ve gazetecilik onuru için mücadele eden tüm basın ve medya çalışanlarını saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünün var olduğu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün gerçek anlamda kutlanabileceği yarınları birlikte kazanacağız!

Arda ŞENTÜRK
03.05.2019



3 MAYIS DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ

“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ; TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMİNATIDIR”

Birleşmiş Milletler, basın özgürlüğüne dikkat çekmek amacıyla 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul etmiştir.

Bir ülkede basın özgürlüğü varsa orada adalet vardır, hukuk vardır, demokrasi ve şeffaf bir yönetim anlayışı vardır. Basın özgürlüğünde geri kalmış ülkelerde yolsuzluk vardır, hukuksuzluk vardır, haksızlık vardır; temel hak ve özgürlükler tehlike altındadır.

Anayasamızın ve kanunlarımızın basın özgürlüğünü güvence altına alan kesin hükümler içermesine rağmen bugün gelinen noktada ülkemizde basın özgürlüğünden söz etmek pek de mümkün değildir.

Türkiye’de gazeteciler sadece gazetecilik faaliyeti olan düşünceleri, haberleri, yorumları nedeniyle “terör örgütü üyeliği”, “örgüt propagandası”, “Cumhurbaşkanına hakaret” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmakta, yargılanmakta hatta hapse atılmaktadırlar.

Sadece 2018 yılına 118 gazeteci gözaltına alındı, 105 gazeteci hâkim karşısına çıkarıldı. Bunlardan 80’ine mahkumiyet kararı verildi.

Gazetecilerin yanı sıra, yazarlar, bilim insanları, karikatüristler, milletvekilleri hatta gazetecilik öğrencileri bile ceza evine konuldu.

Bugün tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitiren giderek siyasallaşan yargı, iktidar tarafından basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir silaha dönüştürülmüştür.

Ulusal çapta yayın yapan köklü televizyon kanalları ve gazeteler devlet desteğiyle bir bir yandaşlara peşkeş çekilmiş, iktidar güçleri medyanın büyük çoğunluğunu baskı ile ele geçirmiştir.

Halkın her kesiminin vergileriyle finanse edilen TRT ve Anadolu Ajansı gibi devlet kurumları adeta iktidarın propaganda aracına dönüşmüştür.

Tüm bu zor koşullarda namusuyla ve şerefiyle mesleğini icra etmeye çalışan onurlu insanlar ise Cumhurbaşkanı ve iktidar temsilcileri tarafından neredeyse her gün tehditlere ve hedef göstermelere maruz kalmaktadır.

Cumhurbaşkanının ısmarlamasıyla başta Halk TV ve FOX TV olmak üzere birçok kuruluşa RTÜK tarafından yüksek miktarda para cezaları kesilmekte ve yayın durdurma cezaları verilmektedir. Tüm bu uygulamalar bile başlı başına halkın haber alma hakkını engelleyici niteliktedir.

Medyadaki el değiştirme ve tekelleşme nedeniyle birçok gazeteci işsiz kalmış, birçoğu ekonomik baskılardan dolayı mağduriyet yaşamaktadır. Medya sektöründeki işsizlik oranı yüzde 30’lara ulaşmıştır.

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün yayımladığı 180 ülkeyi kapsayan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2002 yılında 99. sırada yer alan Türkiye, AKP’nin iktidarda olduğu 17 yıllık sürecin sonucunda 58 sıra gerileyerek 2019 yılında 157’nci sırada yer almıştır.

Bu gerilemenin tek sorumlusu halkın gerçekleri öğrenmesini istemeyen; eleştiriyi ve muhalif görüşleri kabul etmeyen; baskıcı ve yasakçı iktidar anlayışıdır. Bu anlayış aynı zamanda ülkemizin kalkınmasının ve gelişiminin önündeki en büyük engellerden birisidir.

Bu kara tablodan çıkış ancak demokrasi ve özgürlüklerin arttırılması ile mümkün olabilir. Ülkeyi yönetenler şeffaf olmalıdır, halkına hesap vermekten korkmamalıdır; basın ve ifade özgürlüğünden çekinmemelidir.

Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK basının önemini ve basına verdiği değeri şu sözlerle ifade etmiştir: “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”

Bu bilinçle; ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünün gelişimi, basın emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve medyanın iktidar baskısından kurtarılması için örgütlü bir mücadele gereklidir.

Basın özgürlüğü ve gazetecilik onuru için mücadele eden tüm basın ve medya çalışanlarını saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünün var olduğu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün gerçek anlamda kutlanabileceği yarınları birlikte kazanacağız!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir